2 Nisan 2014 Çarşamba

MİTOLOJİDE KYBELE

Blogumun adını taşıyan KYBELE'nin tarihçesini önceki yayınımda kısaca paylaşmıştım. Araştırmaya devam ettikçe mitolojiye ilgim arttı diyebilirim. En kısa zamanda bir mitoloji kitabı edinmeyi de düşünmüyor değilim. Eski çağlardan beri süregelen mitler asırlar sonrasına aktarılacak efsaneler bırakmışlar. Bu efsaneleri yeri geldikçe paylaşmaya devam etmeyi düşünüyorum. Gelelim KYBELE' ye .
            KYBELE, frig uygarlığında Ana Tanrıça  olarak anılırmış. Ana Tanrıça kültü friglerin en eski ve en kendine özgü kültüymüş. Kybele'nin başında taşıdığı kule şeklindeki tacı da kentlerin ve tarımsal ürünlerin tek egemeni sayıldığının simgesiymiş.


KYBELE'ye  "kule taşıyan ana" da denirmiş. Bu kuleler sayılarına göre tanrıçanın koruyuculuğu altında bulunan kenti, ya da kentleri temsil edermiş.
 Ana Tanrıça, "yaratıcılığı, bereketi, cinselliği, doğumu, çocuk büyütmeyi ve gelişme döngüsünü temsil eden analık simgesi" olarak tanımlanırmış. Anadolu’da Ana Tanrıça, dişil ilkeyi ve özellikle analığı kendinde tecessüm ettirmesi sebebiyle, dişil ilkenin niteliklerinin taşıyıcı sembolü olarak değerlendirilirmiş. 


KYBELE ' nin doğuşu ise şu şekilde anlatılmış;

"Bir zamanlar gökler,
 denizler ve kayalar, 
birbirlerinden ayırt edilemeyecek halde imişler. 
Fakat birdenbire ortada bir musiki tınlamış,
Gökler ve denizler gene bir kâinat teşkil etmekle beraber birbirinden ayrılmışlar. 
O esrarengiz musiki, 
Ürinom'un (yani Kybele’nin) doğduğunu ilân ediyormuş. 

Onun sembolü de ay imiş. Bütün Kâinatın yüce tanrıçası ıssız dünyada, boş
sular, çıplak topraklar ve gökte dönen yıldızlar arasında yapayalnız kalmış. Avuçlarını sürüştürmüş ve avuçlarının arasından büyük yılan Ofiyon kayıp çıkmış. Kybele, merak dolayısıyla onunla âşıkdaşlık etmiş. Bu sevgi ve kavuşmanın yuvarlanış sarsıntılarıyla,topraklar devrilip dağlar olmuş, sular fışkırıp nehirler akmış, göller toplanmış, birçok sürüngen mahlûklar peyda olmuş. Ettiğine utanan ve pişman olan Kybele, yılanı öldürüp gölgesini –yani ruhunu– yeraltına göndermiş. Kybele, kendi nefsine karşı da âdil davranarak,
Hekat adıyla kendi bir kısmını da yeraltına göndermiş. Ölü yılanın ortalığa savrulan dişlerinden çoban ve sığırtmaç gibi insanlar peyda olmuş. Bunlar toprağı sürmesini biliyorlarmış. Ceviz, incir ve üzüm gibi ağaç yemişleri ile geçiniyorlarmış. Madenleri tanımıyorlarmış. İşte bu, taş devriymiş. Kybele gökte, denizde ve karada yaşamaya devam etmiş. Karada adı Rhea olmuş. Soluğu taze çalı ve çiçek kokuyormuş. Gözleri elâ (glaukopis)imiş. Rhea olarak Girit'i ziyaret etmiş. Yalnızlığı dolayısıyla güneş ve buhardan, sevgili olarak,
Kronos'u yaratmış. Analık duygusunu ve özleyişini doyurmak üzere, her yıl İda dağının Dikte mağarasında, bir güneş oğlu doğururmuş. Kronos, çocukları kıskandığı için, onları öldürüyormuş. Kybele, bu işe öfkelenmiş, Kronos'un sol elini istemiş, beş parmağını keserek onlardan Daktiller yani beş parmak tanrısı yaratmış. Kybele, altıncı olarak doğurduğu tanrıya Zagreus adını vermiş".

(alıntı:http://www.anadoluaydinlanma.org/Yazilar/ana_tanrica_kultu.pdf)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder